Melankoli

KISMİ LİNÇ -Ahmet Kaya anısına-

  • 12 yıl önce, admin tarafından yazılmıştır.
  • 0 Yorum
  • Kalır

Hiç bir kelimesine dokunmadan, hiç bir  noktasını çekmeden olduğu gibi yayınlıyorum. Mükemmel bir yazı olmuş, bir de yazıyı okurken arka planda Ahmet Kaya şarkısı çalıyorsa, tadından yenmez… Rahmetle ve saygıyla…

 

Önce Play’e basıp şarkıyı açın daha sonra yazıyı okumaya başlayın. [youtube]http://www.youtube.com/watch?v=K45vevKFqlc[/youtube]

İki kış, bir yaz yaktı beni…Kasım,Temmuz,Ocak…Sanki buz gibi bir havada,üzerimden elbiselerim alınmış gibi üşüdüm…

Üşüdükçe öğrendim yokluk acısını,öğrendikçe de kabullendim…

“Toprak olmak ne garip şey Anne”cümlesinin içimde bıraktığı yanık kokusundan besleniyorum bunca yıldır…Sevdiklerinle sınanırmış ya insan,ben buna yürekten inandım…

İnançlarım doğrultusunda tüketmekle görevlendirildiğim,şu bir nefeslik hayatı ciddiye almamayı öğrendim..

Yaşarken yapılan tüm yatırımsal birikimlerin halk dediğimiz topluluklar yüzünden nasıl çöpe atıldığını irdelemeyi bıraktım artık…Nasılsa ruhum bedenimle vedalaşırken,ben o soğuk mermerle tanışırken, başlayacaktı suretler arasındaki açık arttırma…

“Çook değerliydi,zararsızdı,üretkendi,güler yüzlüydü..Yazık oldu,ölüm ona yakışmadı”..

Evet dostlar “arttıran var mı?”…İşte; insanlar özellikle biraz aykırılar,ayrıcalıklılar ölümle el sıkışırken daha da bir değer kazanıyor,el üstünde-baş üstünde yer ayrılıyor kendilerine..Açıkçası “kör ölünce,badem gözlü oluyor”bu ülkede…

Bugün çok özel benim için..16 Kasım 2012…

Ahmet Kaya’nın başkaldırdığı hayata vedasının 12. Yılı…Kayıpların ardından çarçabuk geçen yıllar,acının azalımı değil,özlemin çoğalımıdır aslında…

Gidenin bir daha olmayacağını bilme duygusu tüketir zaten bizi en başta…Sonrasındaki yokluk duygusu,eksilmişlik,yarım kalmışlık,terk edilmişlikle savaş başlar..Ve bilirsiniz ki “hiçbir savaşın kazananı olmaz”…

Yıllar önce yersiz bir densizlikle,kendilerini sahneye atıp,Ahmet’e çatal-kaşık fırlatıp o kahrolası egolarını tatmin etmeye çalışan lar,şimdilerde “iade-i itibar” hallerine büründüler…

O zaman milliyetçi olan bu varlıklıklar sonra ne oldu da birden bire bölücü oldular…Korku sarınca paçalarını,çığ gibi büyüyünce Ahmet sevdalıları,yağmalanınca kendi konserleri,dişleri dökülünce ağızlarında ,özür dilemekte karar kıldılar…

Ama geçti Bor’un pazarı be yavrularım…Ahmet çoktaaan toprakla buluştu,cennetine kavuştu…Zebanilerle hesaplaşmalarını da 16 Kasım 1999 da sonlandırdı..Bence artık herkes kendi sonunu düşünsün,kendi kıyametinin sınavındaki cevapları şimdiden ezberlemeye çalışsın…

Hayatımdan ölüme kaptırdığım değerler çoğaldıkça,içimdeki iklim de değişti. “Küresel soğuma”nedir,ne değildir şimdi daha iyi anlayabiliyorum…Eksik yanlarımı tamamlayacak  parçaları bulamadıkça,yarım kalıyor hep yaşam tablom…Resmi tamamlasam çerçevesi olmuyor,çatısız evler,çitsiz bahçeler,kafasız insanlar kaplıyor tualimi…Aptalların bakış açılarının sonucundaki açıklama hep şu oluyor; “ooo çok sürreal bir çalışma olmuş”…Nah sürreal çalışma..Eksik ulan bu tablo,temin edebileceğim malzemeler  tükendi…Renklerimi kaybettim ben,manzaralarımı yitirdim..Besleneceğim kaynaklarım kurudu..Ve sizi çizeceğim kağıtlarıma yazık olmasın  diye de,bıraktım ressamlığı…

İnsana çok sevdikleri hep ölümsüzmüş gibi gelir.Sanki o hep olacak ve siz ölene dek gözleriniz gidişiyle hiç tanışmayacak..

İlk yanılgı burada başlıyor,bir gün ansızın en sevdiğiniz bavulsuz ve hazırlıksız bir yolculuğa çıkıyor,bileti de sadece gidiş olarak alıyor,veda etmeye bile zamanı olmuyor…Kalakalıyorsun,gökyüzün kararıyor,nefesinde tıkanma,sırtında bir buz kütlesi,dilin pelteleşiyor…Kısmı felç diyor buna tıp,bense kısmı linç diyorum…

Bütün değer verdiklerim el bile sallamadan,düşünce o geri dönüşsüz yola,içimde milyonlarca hücre intihar ediyor…Mikropların lincine yenik düşen bedenimle ondan sonraki yıllarda bir türlü anlaşamayacağımı biliyorum…Yüreğim ve beynim ,bedenimle girdikleri iç savaşta galip gelirken,ben de o yolun gönüllü yolcusu olmak için “can kenarı”ndan bir yer ayırtıyorum kendime…İnadına el sallamıyorum,inadına veda etmiyorum..

İşte Ahmet’im…12 yıllık hasretin,ne günlerce aç kalmışlığın,ne üşümüşlüğün,ne de düşmüşlüğün acısıyla eş değer değil..Sürgüne gönderdikleri bedenindi sadece,yüreğimize böyle yakışacağını bilselerdi,böylesine korku içinde olmazdı onların titrek bakışları…Rüyalarımdaki konukluğun devam ettiği sürece ,özleminin acısı daha az acıtacak içimi…Şimdi 12 yıllık hasretinin önünde saygıyla eğiliyor,yıldızlar ve çiçekler ülkesine selamlarımı yolluyorum..Sen hiç merak etme! Ben her gece kirpiklerinin ucundan defalarca öpüyorum..Seni çook seviyorum…

Yazı buradan alınmıştır. haberdar.com.tr/guncel/kismi-linc–ahmet-kaya-anisina–makale,2728.html
Yazar: Dilek Altınkeser

Bir Yorum Yazın