Göğe Bakma Durağı / Turgut Uyar
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanab otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Çocuk Yüreğini Ödünç Almak
Anne, okulun dağılma saatinin geldiğini fark etti, o sırada yağmur da yağacak gibiydi. Sekiz yaşındaki kızını almak için arabasını okula doğru sürdü. Okulun sokağına döndüğünde kendisini gören kızı kaldırımdan arabaya doğru koşmaya başladı. O sırada bir şimşek çaktı ve küçük kız durup yüzünü gökyüzüne çevirdi, gülümsedi, sonra annesinin arabasına koşmaya devam etti. Başka bir şimşek çaktı ve küçük kız yine durdu, gökyüzüne doğru baktı, gülümsedi ve koşmaya devam etti. Böylece, aynı hareketleri birkaç defa yaptıktan sonra, nihayet annesinin arabasını park ettiği yere ulaştı.
Kızının tuhaf davranışlarından bir şey anlamayan anne sordu:
— Kızım, niçin sürekli olarak durdun ve gökyüzüne bakıp gülümsedin?
— Öyle yapmam gerekiyordu anneciğim, çünkü melekler fotoğrafımı çekiyorlardı.
Çoğumuzun sesinden ürktüğü, yağmurun habercisi olduğu için pek de hazzetmediği şimşek, küçük bir kızın yüreğinde meleklerin fotoğraf makinesinin patlayan flaşları olarak karşılık bulabiliyor demek ki. Böylece, korkarak değil gülümseyerek bakılabiliyor bir şimşeğe. Aynı yürekte, bir çiçeğin dikenleri onu daha itinalı tutmak için minik işaretler değerinde belki de! Ya da bir fırtına, aslında rüzgârın sesini herkese duyurmak üzere söylediği içli bir şarkı…
Bazen dünyayı minik bir çocuğun kalbiyle dinlemek, görmek gerek. İncelenmeyi bekleyen raporlar, hazırlanması gereken projeler, biriken ödevler ya da ütülenecek gömlekler… Bir yetişkin gözüyle, hayatın gücünü tüketen, zamanı öldüren tüm bu işler; bir küçüğün gözüyle neler ifade ediyor acaba? Belki de çocukların dilinde her şeyin daha aydınlık, daha saf ve daha hilesiz ikinci bir ismi var. Bu isimleri hatırlamak için yeniden çocuk olamayız belki ama bir çocuk yüreğini bir süreliğine ödünç almak, dünyaya onunla bakmak çok da zor olmasa gerek. Adem Özbay