Kızıl Saçlısına – Nazım Hikmet RAN
Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer..
Olursa 24 ayar ahlaklı..
Anama bakar gibi bakar..
İlaha tapar gibi taparım..!
Ama…!
Kalleş çıkarsa karım..
Anam avradım olsun bir teneke benzin döker yakarım…!
Kimine göre kadın..!
Soğuk kış gecelerinde sarılıp yatmak içindir..
Kimine göre kadın..!
Sıcak harman gecelerinde zil takıp oynatmak içindir..
Kimine göre kadın..!
Ömür boyunca omuzumuzda taşıdığımız..
En büyük sevabımız ve en büyük vebalimizdir..
Ama sen KADINIM..!
Benim için sen..
Ne o..
Ne bu..
Şusun sen..!
Benim can yoldaşım kavga arkadaşımsın…
Piraye, Nazım’ın “ela gözlü” Piraye’si, kızıl saçlı bacısı. Bir dünya şairine, yüzlerce sayfa şiir yazdıran, ona esin kaynağı olan sevdalısı…
Nazım, Piraye’sine yazdığı mektuplarda; “büyük şair, üstadım, sevgili karım” şeklinde hitap etmiştir.
Piraye Nazım için hiç bir zaman sıradan bir eş olmamıştır. Çoğu kez Nazım’a bir fener gibi yol göstermiş, rehberlik etmiştir. Yanlızca varlığı bile şaire hapiste büyük bir ümit vermiştir. “seni düşünürken gençleşiyorum.” demiştir, sevgili Piraye’sine…
Nazım ölümünden yalnızca birkaç ay önce, Yaşar Kemal’le yaptığı bir sobetinde, ela gözlü Piraye’sine hala aşkı olduğunu söylemiştir…
Nazım Hikmet’in Mustafa Kemal Atatürk’e Mektubu:
Türk Ordusunu “isyana teşvik” ettiğim iddiasıyla “onbeşyıl ağır hapis”cezası giydim.Şimdi de Türk Donanmasını “isyana”teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum.
Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum
Askeri isyana teşvik etmedim.
Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamleyi anlayabilen bir kafam,yurdumu seven bir yüreğim var.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Yurdumun ve senin karşında alnım açıktır.
Yüksek askeri makamlar,devlet ve adalet,küçük, bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Deli,serseri,mürteci,satılmış,inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Senin eserine ve sana,aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim.Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek
hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim.
Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim.
Bağışla beni.Seni bir an kendimle meşgul ettimse,alnıma vurulmak istenen bu “inkılap askerini isyana teşvik” damgasını ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin.
Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum.
Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.
Nazım HİKMET
*Nazım Hikmet bu mektubunu Dolmabahçe Sarayında yatan Atatürk’e postayla gönderebilmek için,annesinin ya da Piraye’nin gelmesini bekliyordu ki,
*17 ağustos 1938 günüHaluk Şahsuvaroğlu, ona İstanbul’a gideceğini,kitap falan istiyorsa getirebileceğini,postaya atılacak mektubu varsa atabileceğini söylemiş.
*Nazım Hikmet kendisini Erkin gemisinde kapatıldığı ayakyolundan kurtaran güverteye çıkıp hava almasını sağlayan Piraye’nin ailesi Altunizadeler’e komşu bir ailenin çocuğu olan bu genç subay’ın insanlığına güven duyuyordu.
*Atatürk’e yazdığı mektubu postaya atıp atamayacağını sordu.Olumlu yanıt alınca içini okuyabilmesi için
kapatmadığı zarfı ona verdi.
*Haluk Şahsuvaroğlu tarihsel değeri olduğuna inandığı bu mektubu,bir kopyasını çıkardıktan sonra postaya attı.
*General Ali Fuat Cebesoy’un(Nazım Hikmet’in dayısı) verdiği bilgiye göre, mektup,Dolmabahçe Sarayına gelmiş.Özel kalem de kayda geçmiş,Atatürk’ün yanına girip çıkabilenlerden İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya teslim edilmiş,ama hiçbir uygun zaman bulunarak Atatürk’e okunamamıştır
Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir: Biri millet kararı, diğeri en elim ve en müşkül şerait içinde dünyanın takdiratina karşı mücadele eden ordumuzun kahramanlığıdır……..N.H.RAN HAYATI BENİM İÇİN ROMANTİK VE İDOLDÜR.(benim aktarımlarım taktir edilmese de ;;/ üzülüyorum, ran gibi)
Nazım &piraye unutulmaz ikili romeo ve julliet gibi. ben RAN’ı 1. yukardaki mektubunda sevdim bir de aşkına vefasında … (piraye)
Sana anlattıklarım neleri susuyor bir bilsen
Ve anlatmadıklarım neleri söylüyor…”
Boğazımı yırtarcasına susuyorum
Ya verilmekten yıpranan cevaplardayım
Ya sorulmamaktan solan sorularda
Sen ıslatmasını bilmeyen bir yağmur oldun
her akşam
Ben ıslanmasını bilmeyen ahmak
Bu yüzden aşık olamadık sırılsıklam
Pimi çekilmiş coğrafyalarda
Zaman ayarlı bir aşkın en tesirsiz parçasıydım
Ve ben günah şeridinde hatalı sonlanandım
Az gittim… uz bittim… hiç geldim!!!
Uyurken bile uykusuzluk akan gözlerinde
Kaçan trenlerin hesabını istasyonlara kesen
Kalabalıkta unutulmuş bir yalnızdım
Kendine kaçak yolcular bindiren…
Her yolcu da kendini ihbar eden!
Kalbime girmek tehlikeli ve yasaktırlarla
Yaşamamaya kalkışıyorsun hayata
Ve ben senden yırtılma bir yelkenle
Aynı yöne gittikçe aynı yere geldim
Sonumu baştan yazdım;
İçimde hala bana ilk aldığın acım!
Gece sabahı da siyah kusuyor üstüme
Aklıma yaprakların dökülüyor
Bugün aklımda sen vardın;
Aklımı karıştırmadım!
Artık biliyorum…
Aşk bir intihar saldırısıdır; yalnızca iki kişinin öldüğü!
Aşka nişan alıp ayrılığı ıskalayan acemi
Hala gözlerinde kalp kapaklarım
“Seni almadan içimden nasıl giderim?”
Ve sen kaç kez bu hırsla sevildin
Koca koca kışları;
Kısa kısa şubatları biriktirdin…
Susku sınanmamış bir ustura gibidir
Susardın…
İç denizine sığınmış gemileri yakan bir limandın
Bak şimdi gönülsüz gittiler senden;
Gönlünü çaldıkların !!!
Yazmadıklarından korkarsın en çok yaşadığın hiçbir şey de
Ve adın gibi bilirsin;
Aramayı unutan bulmayı öğrenemez
Bugünler dünlerinden utanıyorsa
Hiç yarın olamayacaklar
Şimdi ne bugünsün ne de yarın
Olsa olsa sadece bir yarım;
Ya da eksilen yanım!
An kaybından ölen zaman
Senden daha katilini bulamadı kendine
Gelseydin eğer kendimi bile kovardım yanımdan
Gelmedin yine kendimsiz kaldım ardından…
Dünyanın bütün dillerinde sustum ve bir şair bıraktım geride
Ekmeğini aşktan çıkaran!
“Sustalı bir aşk senin ki
Sesinle çıplaklaşıp suskunluğumla giyiniyorum”
Korunak sandığım tüm senlerde
İçimde yoktan başka bir şey kalmadı
Ruh ölünce cesedi beden taşıyor sırtında
İki büklüm acılarla …
Patlasam her yere acı sıçrayacak biliyorum
Patlamamaya hazır bir bomba oluyorum
Ben mi çok yorgundum sen mi çok dinç?
Bende mi eksikti sen de mi fazlaydı sevinç?
Dilsizler yalan söyleyemez anladım
Ya ben konuşamadım ya sen sağırdın!
Her şeye rağmen bana öyle çok sığdın ki
İçimde kimseye yer bırakmadın
Bildiğim; Ağaç misali toprağa bağlandıkça gökyüzüne uzamak
Çelişkim; Giden bir tren de kalanların şarkısını haykırmak
Hangi dil kendini kandırabilir ki?
Aşk bir suç değil mi ;
Her defasında kendini ihbar edip yakalatan.
Ve en saf ihanet kendi ihanetine kanan
Senin gibiler vakitsiz susan aşkı severler
Seni bu kör kuyulardan salan neyin şarkısıysa
Gözlerinin kahvesinden içtiğimde oydu
“Şimdi eksilen her yanıma adını verdim
Bu yüzden güzelim ben…”
Dudağını düğümlediğim fırtınaları kopardım sonunda bir bardak su da
Ben hancı sen soncu
Sana dayanamadı bıçak kemiğe dayandığı kadar
Elbette unuturum sonunda
En fazla bir mevsim ağlarım
Alışırım yalancı baharlara ama;
Ama yine de biri beni kandırsın yokluğunda
Sen bu şiiri okurken ben başka bir şiir de olacam
Başkasının kollarında da senin yollarını adımlamak varmış meğer
Sana anlattıklarım ne çok şey susuyor
Ve sustuklarım neler söylüyor
“Gittin değil mi?
Şimdi ne desem kar yağıyor…”
Kahraman Tazeoğlu
[…] Kızıl Saçlısına – Nazım Hikmet RAN *Nazım Hikmet kendisini Erkin gemisinde kapatıldığı ayakyolundan kurtaran güverteye çıkıp hava almasını sağlayan Piraye’nin ailesi Altunizadeler’e komşu bir ailenin çocuğu olan bu genç subay’ın insanlığına güven duyuyordu. *Atatürk’e yazdığı mektubu postaya … Her defasında kendini ihbar edip yakalatan. Ve en saf ihanet kendi ihanetine kanan. Senin gibiler vakitsiz susan aşkı severler. Seni bu kör kuyulardan salan neyin şarkısıysa. Gözlerinin kahvesinden içtiğimde oydu … http://www.melankoli.net/ — Sat, 23 Oct 2010 13:42:55 -0700 […]