söyleyeceklerim daha bitmemişken..
‘’ben seni sevdiğimi yar dünyalara bildirdim…’’ diyor radyodaki şarkı şimdi! Tutamıyorum kendimi, ağlamaya başladım. Bu halimi görsen inanmazsın, numara dersin, oyun oynuyorsun her zaman ki gibi dersin. Bu sefer susmam ama üşenmem anlatırım on beş yaşımın masumiyetini. Ah sevdiğim adam, öyle kirlendim ki, yolda görsen tanımazsın, boynum sen olmayan adamlar kokuyor, üstüm başım perişan.. ben şimdi sana değil kendime ağlıyorum!
Can havliyle yazıyorum bunları. Ne tuhaf , fotoğrafını hiç beklemediğim bir yerde görmek, yanındaki kadınla beraber..yanındaki kadın acıtmadı canımı, inan bak. Öyle güzel gülüyordun ki , sen o kadına sahiden aşıksın, anladım. Bizim ki aşk bile değildi, her şeyin yabancı geldiği topraklarda, iki benzer insan birbirini bulmuştu. Bunun adı ancak zorunluluk olurdu ama bunca benzerliği kaldıramadık, birimizden biri terk edecekti benliğini. Ki ben hazırdım kendimden vazgeçmeye, tuttun sen gittin!
Ergendik ya biz sen şimdi ermişlere benziyorsun bense sıkıştım kaldım çocukluğumla kadınlığımın arasında bir yere, nefes alamıyorum. Sen mutlusun, bunu gülüşünden anladım.
Benim de fotoğraflarım var başka adamlarla ama ben öyle gülmedim hiç. Ben sana bakar gibi yapıp, seni unutur gibi geçtim sokaklardan. Bir gün karşılaşacağımızı düşünüp avundum, kandım yalanlarıma. Kendimi sana saklayacaktım sözde, hangi parçamı nereye koyduğumu bile unuttum.
Ah sevdiğim adam, yaprak düştü yere, söz sese karıştı, ses düşe. Düşüm oldun, düşündüm seni. İçimdeki kadınlardan nefret ediyorum onları ben yarattım ama kontrol edemiyorum. Ağlıyorum diye küçümseme beni, kendimi aşağılamaktan bitap düştüm . Sahi ne yapıyorum, nerdeyim, kimdeyim, kendimden öte sana yakın kaç ülke gezdim?
Saçlarımı yıkamalıyım, ruhum bunca kirden nasıl arınır bilemem ama temizlenmeliyim sırlardan. Günaha karıştığım tüm dinler adına dua etmeliyim tanrıya. Yavaş yavaş ölüyorum,
Ellerimle sevişmeye başladı Azrail, titriyor ne zaman bir şeyi tutacak olsa. Ve hafızam eskisi kadar iyi değil, adını unutabilirim, adını unutup, seni yar diye kazıyabilirim zihnime.
Bırak beni, tutmazsan sabaha kadar yazarım. Anlatılacak öyle şey var ki, nasıl söylemeli sana kimlerin hayatından geçtiğimi, kimlerin hayatıma kazık diktiğini. Dilim kirli, dilime bulaşma
Öpeceksen yanaklarıma değdir dudaklarını. Sen sevgiliden önce babaydın. ben sevgiliden öte yabancı.
Arasam seni, ulaşılabilir mi yıllar öncesindeki adama? Tenin bir kadın mesafesi uzaklığındayken, kelimelerin yarama yar olabilir mi? Gülüşün, yanımdayken de sana bu denli yakışır mı? Ne zor bilsen, ne zor ‘’o mutlu olsun da nasıl olursa olsun’’demek. Ciğerlerim parçalanıyor, rahmimi bir çocuk tekmeliyor, analığım ölüyor, kadınlığım beni terk ediyor .
Seni başka bir kadına bırakırken, şiirler bileğime dolanıyor, şairlere tapıyorum ben beni anlatamıyorum onların cümlelerine saklanıyorum!
Terk-i diyar etsem.. kendimden kaçıp, boğazla buluşsam. Atsam kendimi sulara, bir aşkın sonu gibi çakılsam betona! Ölsem, ölüp başka ülkelere göç etsem. Gülüşünü görsem aynada, bir sigara yaksam,
‘’ah ulan, bir kere böyle gülmedin benleyken, siktir git şimdi’’desem. Rahatlar mıyım, diner mi gözyaşlarım, acım hafifler mi?
Sana denk gelmemek için, adının geçtiği yerlerde dolaşmazken, sen bir fotoğraf karesinde çık karşıma, yanındaki kadınla. Ve ben silmişken tüm fotoğraflarımı, sana gösterecek tek bir gülüşümü saklamamışken, sen bir kadının yanında gülüşünle dünyayı aydınlat.
Olur mu?
Zamanla geçer dedikleri, zamanla büyüyormuş. Bir ur gibi beynini kaplıyormuş, sen unuttun sandıkça, etine saplanıyormuş. Hayat akıyormuş, sen dururken bu sadece bir yanılsamaymış.
Adam tanrının yansımasıymış.
Tanrı gülüşüyle şimdi bir kulunu öldürüyor.
Benim katilim,
Benim tanrım.
Yazan: Özgen Aydos