Cinayet Masasında Muamma Bir Kalp
Gecenin en nikotinli saatinde, dudaklarımda söndürdüğün son dal sigaranın sakıncası içerisindeyim…
Biz yüz metre öte de kilise camlı bir karakolun,
en terbiyesiz nezaretiydik seninle!
sakınca kokuyorduk,
ve bu şehir de ne kadar hayat kadını varsa bize barınırdı, hatırlıyorsundur.
Topukların olağanca kanlı ve yalnız takılırdı,
hayran kalmamak elde değildi seri cinayetlerine.
Şimdi bu şehir sensiz bir matematik sorusunun bilinmeyenlerinde açlık grevi yapacak kadar ucuz ve sefil!
Yarın mahkemen varmış, duydum! ” idam ” diyorlar ardından,
ama cellatı kendine aşık ettiğin için bu karar anayasa da birkez daha gözden geçirilmeye bırakılmış.
Bir mektup göndermişsin bana,
tanıklık ve şahitlik etmemi istiyorsun
şöyle demişsin;
” Birkaç asırdr nezarette tutuluyorum,
ekmek ve su!
üç öğün gözyaşı,
beş rekat tecavüz kılıyorlar etimde!
Bize barınan hayat kadınlarını görüyorum arasıra,
onlarla sana haber göndermeye çalışıyorum…
Anlıyor musun?
Kanına ihtiyacım var, topuklarımı okşamalısın.
İnan ki isteyerek olmadı,
ellerimin suçuydu
bilirsin devamlı çalmak isterlerdi seni
üzgünüm,
gövdeni kalpsiz bırakmak istemezdim
Affet beni ”
Gece…
Yarasalar +18 yaş sınırlı bu şehre,
çünkü onlar sosyalistler
onlar çok sağlam komünistler çünkü!
Kabuslar…
Alçak bir porno sahnesinde, istiridye mezarlıklarını keşke gelen astronotlar görüyorum!
Annem elinde ki şişlerle yeni bir hüzün örüyor bana.
yeni üvev sevgililer,
üvey gözyaşları
çoğul yalnızlıklar…
Biliyor musun?
Birkaç asır öncesinde şakaklarımda barınan damarlarıma şırıngaladığın acılarlayım…
Eksi milyon promil sen doluyum hala,
artık hindistan cevizi de kokmuyorum!
Dudakaklarım motornöron hastalığına yakalandı,
özel solunum cihazlarıyla yaşıyorlar.
Ah
seni ben ele verdin sevgilim,
meşhur bir katildin sen
tanımayan pezevenk ve serseri yoktu seni bu şehirde!
öldürecektin beni de biliyorum,
ırzıma geçip
kalbimi o çok sevdiğim fino köpeğin için çaldıktan sonra…
o polisleri,
o jandarmaları ben getirttim kapımın önüne.
Hayal meyan hatırlıyorum,
herkese uyguladığın o domalma taktiğiyle beni de yok edecektin!
Birkaç asır öncesiydi,
şakaklarımda barınan damarlarıma şırıngaladığın eroinden kalmaydım…
soyunmuştun önce,
sol göğsün yok gibiydi
beni soymuştun
dünya batıdan doğuya dönmüyordu, farkındaydım
kuzeyden güneye doğru bozuyordu kainatın kızlık zarını!
Ki alt-üst olmuştuk,
kasıklarım midene kadar inmişti galiba…
Buruşuk ağlıyordum,
bulanık ağlıyordum
çıplaktım
sol göğsün kan revan!
Evet,
senin suçun yoktu sevgilim,
ellerinindi suç…
Buruşuk görüyordum,
bulanık görüyordum
gidiyordun
üzerinde kan pıhtılaşmış çantana koymuştun kalbimi…
– Nereye gidiyorsun? Kalbim nerede? demiştim
+ Seni de öldürdüm, kalbin yok artık. Kalp nakli için bir hastaneye başvur bence…! demiştin.
Kapıyı çarpmıştın tabiatıma,
ayak seslerin kulaklarımı patlatıyordu, telaşla ve koşarak iniyordun merdivenleri
…
ve bir siren sesi;
polisler jandarmalar!
– Etrafın sarıldı, yere bırak o kalbi…
YAZAR: RAHMAN YILDIZ