aşk melankolik bir durummuş.
Aşk hastalığı” eski yüzyılların tıp metinlerinde dahi kendine yer bulmuş, bütün kültürlerde rastlanan, bazen facialara yol açan bir nevi “melankoli”dir. İbn-i Sina yataklara düşmüş, günden güne eriyen bir delikanlıyı muayene etmesi için çağrılır. Büyük hekim delikanlının nabzını tutarak şehrin semtlerini sayar. Bir semtin adını telaffuz ettiğinde gencin nabzı hızlanır. Hekim bu defa o semtteki sokakların adını sayar, sonra da hastanın nabzın hızlandığı sokakta oturan ailelerin adlarını. Nabız tavana vurduğunda, İbn-i Sina “Hastanız bu ailenin kızına aşık,” der. Kız istenir, hasta hayata döner, düğün dernek yapılır.
Bu hikayede olduğu gibi sonuç her zaman düğün denekle sonuçlanmayabilir? Kısacası bir de sevdiğine kavuşamayanlar vardır veya reddedilenler veya terk edilenler. Klasik tıp metinlerinde bunların acılarına çare olarak hoşsohbet ve bilge kişilerle bulunmak, satranç oynamak, spor yapmak, ibadetle meşgul olmak, müzik dinlemek tavsiye edilmiştir.
Bu konuda görüş istediğimiz Memory Center uzman Doktorlarından Oğuz Tan, aşk acısı gerçekten de depresyona yol açabilir diyor. Aşk acısı yaşayan kişinin kendisini değersiz, yetersiz, önemsiz, çirkin ve aptal hissedebileceğini ve zihninin sürekli olumsuz düşüncelerle meşgul olacağına dikkat çeken TAN aşk acısı çekenlerin eskiden zevk aldığı şeylerden zevk almaz hale geldiklerini söyledi. “Aşk acısı çekenler hiç bir şeye istek duymazlar. Aşırı derecede halsiz ve yorgun olabilir diyen TAN, ‘Aşktan yatağa düştü’ dedikleri durum, depresyona giren kişinin isteksizlik ve bitkinlik sebebiyle asgari günlük faaliyetlerini bile yerine getirememesi hali olduğunu kaydetti